oRta köŞe
10 Ocak 2012 Salı
Gitme...
Işıklı Yol...
7 Eylül 2008 Pazar
Hikaye
Ben bu kalemi her elime alışımda
Mürekkebinden sen damlarsın…
Her seferde yeni beyaz sayfalar açarım, sarı sayfalar üstüne…
Tozlanmış mısralarda…
Tek bir çığlık, özlemin olmuştur…
Her sesin kıvrımında,
Her noktalı virgülün köşe başında
Sen varsındır…
Göz yaşlarımın kabarttığı sayfalarda…
Biçare tesellilerini okurum…
Çoğu acıtır, incitir beni…
Tutamaz kendimi, ağlarım…
Öyle nemli gözlerle değil…
Avuç dolusu, hıçkırıklarla…
Boğulurum sensizliğimde…
Hayranlığım iki kere artar sana…
Aldattığın an’larda bile sevdiğini bilirim mesela…
Göz yumarım, ses çıkarmam, ben hep en çok sevenimdir, bilirim…
Zaman geçer, sen beni hep daha fazla seversin, ben hep sana daha çok bağlanırım…
Gözünden sakındığın kadarda incitirken sol yanımı…
Farkında olmadan aşkı küstürürsün …
Hayatın rengi değişir yavaştan…
Eski ritminden eser kalmaz zamanla…
Geceler daha uzun yaşanmaya başlar…
Gözler uykuya hasret, bedenler birbirinden ayrı…
Farklı duvarlara bakılarak sabah edilir…
Nihayete erer zamanla
Hikayenin başında kalem bendeyken…
Sonunu ısrarla sen yazarsın…
Ben bu dili anlamak istemiyorum…
Giriş ve gelişmesini içim titreyerek yazdığım kompozisyonumun,
Sonucunu yine bir avuç dolusu göz yaşıyla okuyorum…
Bir farkla…
İlki aşkın içindi… Sevincim taşıyordu bedenimden…
İkincisi aldatışın için… Hüznüm akıyor RUHUMDAN…
...--...--...--...--...
Gittin…
İlk gidişinde değildi üstelik… kaçıncı defa aynı senfoni çalsada…
Etkisi ilk seferkinden bir şey yitirtmiyor…
Sensizlik… buz… üşüttün yine beni…
Alışık olduğun tarzda yine ansızın...
Ödünsüz yaşadığın sevdanın ipleri bir uçtan sökülmeye yüz tuttu…
Sen avucunda bildiğinden bi haber… sımsıkı tuttuğuna inanarak…
Olabildiğince sıradan yaşar oldun günleri…
Güneşi yalnızlığına doğurup, yıldızlara bir çift gözle bakar oldun…
Mutsuzda değildin, eksikliğini hissetmedin çoğu zaman…
Bahaneler hazır… inci gibi dizilirken önüme…
Soğukkanlı ve sevgi dolu bakan gözlerle aldatıldım…
Hak etmediğimi düşündüğüm hayatta… hak edilmediğimi anladım…
İçime düşürdüğün bir yangın ki…alev alev kor kor… geçtiği yeri yerle bi edip yakarken ardında külünden dahi zerre bırakmıyor…
...
...
...
19 Temmuz 2008 Cumartesi
(^:^)
Yaşattığın hüsranlara kurban olduğum...
15 Mayıs 2008 Perşembe
...ayRılık...
Savruldular…
…
Sonbahar yapraklarını henüz toplarken topraktan…
Güneş bi başka doğmalarla karşılarken denizi…
Fırtınalar dinmiş, mavilikler huzurla sakin ve telaşsız dalgalanırken…
Tüm ihtimallerin kuruduğu, ömürlerin filizlenip sürgün verdiği gebe günlerde…
Hasretler tükenmişken, sarı güneşte, yeşil doğada, mavi gözlerinde can bulurken,
Ruhun cananına kavuşmuş…
Sensizlik rüzgarları dinmiş,
Somurtkan yüzlere tebessümler eklenmişken…
Devşirme sevdalara minik bi gülümsemeyle
Vedasız bir el salladı önce…
Ardından, güzelliği sonsuzluğa döndü,
Sevgilerini kurban verdi…
Aşklarını yakıp… küllerini rüzgara emanet…bırakıp…terk etti…
Ruhları bedenlerine sıkışmış
Çığlıklar atarak ilerleyen karanlık trenin karanlık yolcularına karıştı…
Akıbetinden sual olunmazlara kavuşup…
Bulutlara hiç bitemeyen göz yaşları yükletti…
Güneşi soldurup…
Günleri tek geceden ibaret kılıp…
Ardına bakmadan…
Gitti!!!
Dedim…
Huzurla uyu bebeğim…
Kavuşacağım güne değin… hasretinle yaşayıp, sadakatimle sana yaslanacağım…
Sen bilinmezlerde… bense, bıraktığın yerde katlanmış duygumla biz olmayı bekleyeceğim…
Dedi…
14 Mayıs 2008 Çarşamba
...KıYMeTLiM...
Yok bi sebep tek gözyaşına...
Affedilmez denenleri affettik...
Hayatlar geçti... Bedeller ödendi...
Elimiz kolumuz bağlı, kimi zaman gururla kimi zaman kederle...
Perdelenenin en ön seyircileri olduk...
...
Tek bir an'ımız geçmedi yalnız...
Hep el eleydik...
Sen düştüğünde, benim içim yandı...
Ben düştüğümde, senin gözüne uyku girmedi...
Her insan yalnız gelir dünyaya...
Yalnız da göç ederdi ya!!!
Bu kaideyi bozuyorum...
Oyunbozanlığı severim...
Aykırı ruhum... Zincirlere bağlanmaz...
...
Sen beni iyi bilirsin...
Sen gidersen...
Ben de gelirim...
sustum
Baharı anlat dediler...
Sustum...
Dillerim Lal oldu...
Yokluğunda hangi gün, gün doğmuştu ki!
yada kaç bülbül konup pencereme meşke dalmıştı...
Hangi ağaç sürgün vermiş, çiçek açmıştı!
Miski amber mi kokuyordu hava...
...
Sensiz kaç gecem geçmişti...
Boşa verilen kaç nefes harcanmıştı ömrümden?
Akşam sefaları tüm göz alıcılığıyla açarken...
Bu solgun yüzüme yansıyan özlemin...
Yetmez mi artık bu sonbahar!
Günlerimi, gecelerin esaretinden kurtarsan...
Sonsuz olmak için dönsen...
Ben de baharın, günün, güneşin, aşkın, huzurun, sevincin mutluluğun...
Ben senin tanımını yapsam...
Alfabeyi yazsam önce...
Aralarından en güzellerini seçip, yan yana getirsem harfleri...
Daha önce söylenmiş sözlere, tanımlanmış anlamlara sığdıramasam seni...
İfadesizliğimi mazur gör...
Bizi anlatacak yeni bir dil bulana kadar...
Ben yine SUSTUM...
12 Mayıs 2008 Pazartesi
...sana doğRu...
Belki her zamanki gibi bir gündü…
Bilemezdim…
Sardın, hapsettin, kuşattın en yaralı yerimden…
Hiç sorgusuz teslim oldum
Nasılda çaresizdim…
Gözlerimi unuttum gamzelerinde…
Bitmesin istediğim zamanlar yaşadım…
Acıdığım hayatlar tanıdım…
Yaşama gözlerini kapamış, denizin mavisinden ağacın yeşilinden bi haber…
Boş gözlerle bakan boş ruhlardılar…
Aşklar yaşadım… incittiğim kadar incitildim, hırpalandım…
Tenimi saran kollarda üşüdüm, zaman zaman ağladım, korktum, nefret ettim, ihanet ettim,aldatıldım, yalanlarla kandırıldım…
Bunca karmaşanın arasında güneştin, yada bir ışık…
Geleceğe dair bi umut, sevinç, özlem, aşk, heyecan…
Tek bir tebessümün bunlara mal olduysa, gayrısını sen hesap et…
Ben yine gülümsemende kayboldum…
Keşke dedi içimdeki ses…
Bir ses olsan, hayatıma bir nefes…
Kaygılardan uzak… gelsen…
Ben yaşama sırt çevirdiğim anlarda sen yine, sen hep gelsen…
Hayaller kursak mehtaplı gecelerde,
Yıldızların altında sarılsak sımsıkı,
Hiç bitmeyecek sonsuzmuş gibi yaşasak…
…
hayaller kurdum yine…
düş kırıklıkları kapıda…
...
hiçbir mevsimde açmamışçasına
farklı iklimlerin çiçekleriydik…
sen güneşe mecbur,
ben karanlığa mahkum…
sen her gün taze suya hasret,
ben bir tek yağmur damlasıyla bir ömür tüketen…
farklıydık…
nasıl bir çekimdi ve hikaye nerde başlamıştı…
bu yıllanmış tanımışlık, bu güven ama sımsıcacık huzur nerden çıkagelmişti…
hayatımın geçmesini diliyorum…
ben her göz yumuşumda, senin olduğun yerlere yelkenlerimi açıyorum…
bakışlarım, beni beklediğin limanlara kilitli…
her defasında söz verip kendime…
yola koyuluşlarımın sonuncusundayım derken…
yine geliyorum…
7 Mayıs 2008 Çarşamba
Bugün sensizliğin kaçıncı günüdür, artık saymıyorum.
Akşam bütün esmerliğiyle çökünce kentin üstüne, kaldırımlardaki ayak sesindir. Herkes sensin biraz, hiçbiri sen değil.
Kimselere soramaz oldum seni. neredesin sevgili!.. kiminlesin? sormalara gücüm yok benim. aynalara yüzüm yok. aslında, geçmişe ilişkin her şeyi unutmak vardı, anılarda sen olmasan. saçlarıma sinen kokun olmasa. yüzün olmasa kendimi bir bulup bir yitirdiğim. sesin olmasa, duyduğumda bütün duygularımı mühürleyen. unutmak vardı, anlamıyorsun, seni bu kadar sevmesem...
Yazık, ne çok değiştik ikimiz de.
Sen sevgili sıcaklığını yabancı tenlerde arıyorsun;
Ben yanında bayramlığına sarılan çocuklar gibiyken, şimdi yaşama ilişkin hiçbir şey düşünemez olmuşsam...
Söyle sevgili, hangi aşk masalıydı kandıran ikimizi?
Sana ah etmem, tanırsın beni. ama tanrı'nın gücüne gidecek, korkum bu. Bilinmedik zamanlarda apansız daldığında beni anımsayacaksın.
En son gördüğünde nasılsam, öyle anımsayacaksın.
Tanımsız korkular bölecek uykunu.
Unutamayacaksın...
Bugün sensizliğin kaçıncı günüdür, artık saymıyorum.
Akşam bütün esmerliğiyle çökünce kentin üstüne, kaldırımlardaki ayak sesindir. herkes sensin biraz, hiçbiri sen değil. gel, son kez gör beni, artık tanıyamazsın. bir zamanlar bakmalara kıyamadığın gözlerime bak, belki yalnızca onları koruyabildim, hepsi bu. gel de gör beni, yanımdan ayrılma. cansız kalırsam kollarında, darılma...
(Kenan Kalecikli)
3 Mayıs 2008 Cumartesi
nokta
1 Mayıs 2008 Perşembe
:'(
Akşam üstü yalnızlıklara ters bi vakitte kaybettim seni…
Sabrın sınırlarına yenik düştüğüm herhangi bir zamanda da olabilir…
Detaylar hayatımın mevzu bahsini teşkil etmiyor…
Silip süpürdüklerine bir iki sitemim bi kaç damlam var hepsi bu…
Doyumsuzluklarına harcanan ömürler…
Yoldan çıkarılmış kalpler…
Daha bi sürüsü sırada
Yeni yeni kurbanlar…
Nihayetine varan yolun kavşağında…
İki zıt yöne sinyallerimizi verip…
Ardımıza bakmadan…
Hiç ”biz” olmamışçasına bi edayla…
Uzaklaştık birbirimizden…
Gözden kaybolduktan az sonrada…
Bittik…
3 Şubat 2008 Pazar
med-cezir
Yalnızım…
Sessizim…
Aynı melodi, hep aynı şarkı… “only time”
Ruhum dinleniyor…
Günlerdir odadan çıkmadım… başka bi ses de duymadım…
Yine deniz kokusu var içimde…
Çağırıyor beni… biliyorum…
Hep özendiğim balıkçı kostümünü nihayet kullanma vakti…
Sarı yağmurluğum ve lastikten sarı botlarım…
Yürüyorum küçük adımlarla…
Sonbaharı uğurlarken…
İskelenin en engin yerinden sallıyorum ayaklarımı…
Dalgalar vuruyor… asi… hırçın…
Damla damla ıslanıyorum…
Korku da var içimde… ürperiyorum…
Vakit akşam üstü suları…
Med cezir çıktım çıkacağım diyor…
Bileklerimdeki su… dizlerime ulaştı…
Tepkisizim…
Bekliyorum…
Hissediyorum, izliyorsun…
En son an’a kadar…
Ne ben bulunduğum yerden doğrulacağım ne sen yetişip kurtaracaksın…
Bekliyoruz…
Harcayacak daha çok hayatımız olduğundan…
İşi ehli-keyfe vurduk…
Bunda olmazsa diğerinde…
Onda olmazsa bi sonrakinde...
Muhakkak ya! Kavuşmamız…
Savsaklıyoruz işte…
Keyif de, hayat da ,zaman da bizim değil mi?
Kulaklığımdaki melodi hala değişmedi…
Kaçıncı defa, aynı lezzetle, bıkmadan dinleyişim bu şarkıyı…
Hava iyiden iyiye karardı…
Su, az öncekinden daha seri olmak koşuluyla yükseliyor…
İskelenin ayakları görünmez oldu,
Benim de belimden az biraz aşağılarda bir yerlerde…
Bekliyoruz…
Kulaklarıma ses gelmiyor…
“Only time” çalarım öldü…
Sakinim…
Olağan bir gün gibi yaşıyorum, heycansız, gerilimsiz…
Sudan zarar görmüş gibi değil de pili bitmiş gibi bi rahatlıktayım…
Çıkarmıyorum inatla… farzet ki uyudun diyorum kendi kendime…
Farkında olacak mıydın şarkının çalıp çalmadığının…
Çenemde bi ıslaklık…
Ellerim de minik ısırıklar…
Çok sakinim…çok…
Bekliyoruz…
Dayanamaz oluyorum…
Izdıraptan değil… özleminden…
Dönüp arkama bakıyorum…
Zifiri karanlık, ay ışığından seçebildiğim, uzaklarda bir siluet…
Sen olduğundan bile emin değilim…
İçim rahatlıyor, nabzım yeniden yükseliyor,
Severiz biz birbirimize acı çektirmeyi ya!
Cefayı dibine kadar yaşamazsak sefasından zevk almayız…
Tekrar dönüyorum önüme ve ben mırıldanıyorum bu defa…
“only time”…
Şarkı bitti… gelen yok…
Gördüğüm de çöl de ki serap…
En son hatırladığım bu… “hayal kırıklığı”…
Bekliyorsun!
Gelmiyorum…
8 Aralık 2007 Cumartesi
...kur$ini renkler...
20 Kasım 2007 Salı
...dOğUm...
Yarınsız geçmişleri sürüklerim peşimden,
İmkansızı ararım sevdalarda
Ruhum, özgür kuşlara emanet
Maviliklerde süzülürüm, kaygısız...
İnmem, engin semalara...
Avare gibiyim bazen,
Gün aşırı yalnızlıklardan birinde,
Uzağım içimde ki sana
Sen uzaksın ya da...
Tabiatıma aykırısın...
Okyanusun ortasında yalnız bi sal’ım
Sende kırılmaya hazır fay’ımsın
Bi artçın geldi önden,
Endişelenmedim, sakindim!
Nedensizdin...
İrdelenmedin...
Muammaydın...
Derinlerine indikçe
Oluştuk, olgunlaştık...
Güneş “BİZ” e doğuyor...
Ulaşılmazlıklar kalktı aradan...
Masumiyeti bırak!
Gözlerimin içine bak,
Ürkerek değil
Nedenini de düşünme...
Üzerimizi ört...
Mutluyuz... Geleceği olan yarınlar bizim...
2 Kasım 2007 Cuma
:'(
Anlamsız bi zamandayım…
Yokluğunla geçen her “an” hayatımızdan çalıyor…
Anlamı yok diyorum
Sensiz geçirdiğim hiçbir zamanı yaşanmış saymıyorum
Yediğim hiç bi köftenin de tadı yok!
İçtiğim suyun, aldığım soluğun…
İçim dışım senken
Dünyanın farklı uçlarındayken
Her şeyinle, her an’ımdasın…
“Seni seviyorum” demek yetmez oldu…
Görmek ama dokunamamak,
Duymak ama, varlığını hissedememek…
Izdırabın tanımı oldun…
Bundan önce yaşıyor muyduk?
Ondan bile emin değilim artık…
Aklım beş karış havada
Burnumla bulutlar çizer oldum gökyüzüne…
Farklı pencerelerden aynı göğe bakınca
Seni görür oldum tüm yıldızlarda
Tıpkı senin de beni gördüğünü bilerek…
Hayatımızın en zor ve uzun sınavındayız
Sensizken geçen zaman böyle dirhemle değil de
Coşkun sular gibi aksa…
Beklenen “an” gelse…
Yalnızca bir kere sarılsak…
…
O “an” zaman dursa…
Sonra tekrar kovalamaya başladığında yelkovan akrebi
Kaygısızca…
Hesapsızca…
Gördüğüm gibi dokunabilirken,
Duyduğum gibi hissetmek…
Sen ben ayrımından bağımsız
Biz olarak…
…
Herkesin konuşacağı teklifin cevabı bu
Her ne koşulda olursa olsun,
İyi günde, kötü günde
Hastalıkta, sağlıkta,
Varlıkta, yoklukta,
Koşulsuzca…
Senin olmaya geliyorum…
Seni, aklının alamayacağı kadar çok,
Hesap ettiğinden bin fazla,
Hissedebildiğinin, inandığının, güvendiğinin de üstünde…
Çok Seviyorum…
16 Ekim 2007 Salı
...
30 Eylül 2007 Pazar
"HoŞGeLDiN"
Yıllardır uyuyan kalbim, umutsuz bekleyişindeyken
Aranan serum nihayet bulundu
“sen”
Artık damarlarımdasın ve tüm bileşiklerimde
Şoka gireceğimi bildiğinden
Yavaş yavaş, damla damla akıyorsun içime
Yaşam hücrelerim tatlı telaşta…
Ayağa kalkmam için bile ümit var,
Sabır gerekecek, zaman alacak
Ama sonu muhteşem olacak…
Koşulsuz, karşılıksız, şefkatle
Sımsıkı sararken bedenimi
Tek vücutta bir can olmuşken
Bir çift yürek tek bir nabızda atarken
…
Bundan sonrası fani olmaktan korkanların derdi…
Gittiğin yerdeyim…
Gittiğim yerdesin…
Biraz geç kalsan da…
Hayatıma hoş geldin…
Dogum Gunun
..dedi
"bu kadar uzak olup, kalbimde uyuman ne tuhaf’’ diyor $arki. Bir akrep ya da kadin bakiveriyor. Gozleri i$il i$il. Parliyor, parliyor. Ate$lerde kor olmu$ gozleri. Kimildamiyor. Yakla$ bana diyen bir ifade ile bekliyor, bekliyor. Yanip sonen gozleri sabirli. Yakla$ilmasi icin firsat kolluyor. ‘’Var olmak yok olmak ne fark eder ki’’ diyor $arki. Yedi dakika geciveriyor. Acaba altinci dakika ona ait olan zaman diliminde degi$ik bir $eyler yapmami$ olmanin uzuntusunu dile getirir mi? Sanmam... Erkin baba iyidir...
Arjantin bardagindan dunyaya bakarken dijital saatin bir dakikayi ati$ini yakaliyorum. Aslinda tutmak istemi$tim onu ve elime alip ‘amma aki$kansin lan iki dakika dur yerinde’ demek istiyordum.
A$k kisa bir tebessummu$ bo$ sigara paketini acarken...
Aptallik yapmak kalabalik varken cok daha sacmadir. cunku bir$eye yaramaz. Gulecek biri yokken...
Tum bunlar olurken, zamanin aktigini gormek tarifi olmayan bir duygu... Lan olm Kurt, gul gibi sararip solaydin da biz de goreydik diyebiliriz artik. Ama Kurt kendini o $ekilde gormek isteyecek miydi ki? Kizardi belki? Belki de bir $ey demezdi. Herkes yalniz doguyor ve bir an once yalniz olmek isteyenler Tanri olmak istiyorlar gibi geldi bir an. Tam da $arki bitecekken... Yalniz olmeyi istemek kalbinde ba$kasina ait bir miniklikten yoksun olmak gibi... otedeki ah ulan Nalan diyor. Acilari olmayan tek $ey Tanri olabilir gibi geliyor. Yanimdaki siritiyor. Di$ fircasini biraktigi yerde unutmu$ olmali. Az acili olanlar ne$eyle guluyorlar. Kahkahalar atiyorlar ve her $eyi yiyip tuketmek istiyorlar. Sanri olmayan bir Tanri hepsine gulumsuyor olmali. Her $eyin sahibi olan Tanri, kendisinde varolmalarina izin verdigi bu insanciklarin nasil olup da bu kadar degi$ik ve anlamsiz olmalarina $a$iriyordur. Ve bu kendine ait parcaciklarin kendi kendilerine ne yaptiklarini bilebilecek bir tanri ki –O her $eyi biliyor- her yerde ve her $ey olmayi surdururken sadece izliyor. Bu keyfe ihtiyaci olan fiziksel bir organizma Tanrinin bunu keyfinden yapmadigini nasil anlayabilir? Ihtiyaclari varken... Bitip tukenecekken... Lanet olSun!
..dedim
Tam ortasindayim girdabin, içeriye çekmis beni coktan... iniyorum done done...
Az kaldi dibe vuracagim... Biliyorum...
En dibe vurdugumda, firlama noktasindayimdir... Biliyorum...
Ben bir defa dibe vurdum... Firladim her seferinde $im$ek hiziyyla
Futursuzca ve pervasizca yol aldim, goklerde! Masal diyarlarina...
Cok kere veda ettim gercek dunyaya! Hic Bogulmadm ve hic kaybolmadm...
Ben bendim, Her zaman kendimi bildigim surece
Ve yine...
...ve yeniden
..dedi
Bugun hic mutlu hissetmiyorum kendimi. Canim sikiliyor, hic bir $eye kafa yormak istemiyorum. "Bugün tarihe gecsin, cunku hic gulmedim." iste benim ki de oyle bir gun. Biraz sayfalari kari$tirdim, bir kac karikatur baktim ama "baktim" sadece. Hava da bozuk bugun. Karanlik,kasvetli ve soguk. Insanin icini sikan, bogulduunu hissettiren bir hava... Ben bugun muzik de dinlemiyorum. Cunku hic icimden gelmiyor bunu yapmak. Ben bugun mutlu degilim...
27 Eylul
..dedi
Bazen bir ses ararsin hissettigin sessizligi bozacak; ne dinledigin muzik rahatlatir seni, ne de saatinin sesi. Her seye ragmen sessizligi duyarsin sen gece, karanlikta...
Sessizligi, geceyi, karanligi seversin sen. Sessizlik batmaz, batsa da acitmaz
Acitsa bile sesin cikmaz. Dinlersin sessizligi usulca...
Ama bazen; Sessizligi bolecek bir ses beklersin gece. Sessine karsilik verecek bir ses. Beklersin, duyamazsin...
Insanlar icin sinirlari cizilemez bir iyiyi tespit edip oyle olmaya cali$mak ne kadar olagan olabilir? Ya da ustu... Kotu kolaya kacar ve hikaye ba$lar. Kotuluk olmasa iyilik hiclikten cikip varolamayacaktir. Her yer sahte tanrilar ve kotuluklerle dolarken, iyiligin dogumunu gormek mutlu bir dogum haberi gibidir. Ama iyilik eksik dogar ve beraberinde de bir anahtar getirir. Anahtari tutmak isteyenin eli yanar. Ne cebe konulabilir ne de el ile uzun sure tutulabilir. Ama insanoglu uyaniktir, ona ya surekli sahip olmak ister ya da nasil olsa bir gun sahip olurum diyerek onemsemez. Neticede elini suya sabuna degdirmek istememektedir. Degi$ik yollar tatbik edilir, gorulur ki anahtar ki$iye ozeldir. Ancak anahtar havaya atilarak eller yanmadan kapiya dogru gidilebilmektedir. Anahtar kapiyi aciyordur ya da acmiyordur derken son cumlemi zorlukla yaziyorum: Elim yaniyor..
29 Eylul'den bir gun once cunku onu hissediyorum
YA$A . SEV . GUL! BUNLAR EKSiK OLMASIN YA$AMINDA.
..dedim
ve...
23 Eylül 2007 Pazar
...yeşil...
Hangi tanımlara koyacağımı şaşırdığım,
Anlatmalara lisanın yetmediği bir yerdesin…
Kıymetlimsin, sebebimsin, canımdan öte canımsın…
Vakitsiz terk edişinle, ve son bakışınla kaldın içimin en derininde,
Sana son sözümü söylediğimi bilseydim eğer o “an”
Zaman dursun isterdim, elini sımsıkı tutup…
Anlatılmaz, tarifi yok bunun…
Sevdiğimi söyleseydim, özleyeceğimi duyamazdın,
Varlığından ziyade, gölgenin bile yettiği hayatımda
Ölümsüzüm olmanı dilerdim biçare…
Hep en kritik anlarda yalnız senle ben vardık,
Hep beraber geldik üstesinden, aşılmaz yolların,
Sen inatla, teslim olmaya çalışırken sonsuzluğa,
Benim saygısız çıkışıma malup olup direndin, direttin ayakta kalmaya
Belli etmeden seni izlerdim,
Üstüne titrerdim, zaman gelecek de bir ilacını kaçıracaksın diye aklım giderdi,
Sen o yorgunluğuna karşın, bir gün bile üzmedin incitmedin bizi,
Kültür nedir bilmeyen insanların içinde nezaketinle kendine hayran bıraktırdın insanlara,
Gözlerin gibi gördün hep dünyayı, insanları,
Yeşil, yemyeşil…
En sevdiğin renkti de, her bi yanımız yeşildi bizim de,
Cömerttin, asildin, ince fikirlimizdin bizim…
Bizim ellerimiz poşet taşımak için hiç büyümedi sende,
Hiçbir zaman en iyisi dururken iyiyle muhatap etmedin bizi,
Zamanın çok ötesinde yaşayan, yaşatan liderdin, ışıktın önümüzde,
En çok benimle geçinemez görünsen de, bilirdim, severdin,
Hiç birimizi diğerimizden ayırt etmeden hem de…
Her şeyi de bilirdin, bildin de ayrılık vaktini! Zaten,
Şubat’ın uğursuzluğunu, sonbahar yapraklarının dökümünü anlatırdın uzun uzun…
Bu ayı da atlatırsak korkma artık derdin de, içime hep dert ederdin,
Ellere göre en kısa “ay” benim yıl’ım olurdu,
Nefesim kesilir, huzursuzluk sarar dört bir yanımı
Bir de sana belli etmemenin getirdiği ağırlıkla sığamaz olurdum hayata
Sensizliği tarif etmemin imkanı yok!!!
Hayatımın ilk ve en mükemmel erkeğinin yokluğu kelimelerle anlatılacak basitlikte değil,
Dokunamamanın, sarılamamanın verdiği ızdırabı,
Hadi hepsinden vazgeçsem, ya sesini duymak! Gözlerine bakmak…
“Her ölüm erken ölümdür” denir ya,
Gidişini hiç hazmedemediğim, sana hiç yakıştıramadığım,
İsyanlarda olmamın merkezindesin…
Sevgin içimde, son bakışın da…
Hep benimlesin bunu biliyorum da…
Konduramıyorum işte, ötesi yok,
Acımı da tarif ettirmesin kimse bana,
Kor, düştüğü yeri yakıyor,
Yandık bizde, kül olduk da,
Savrulmayalım diye, açmadık kapılarımızı kimselere,
Çizdiğin yoldan çıkmadık, başını öne eğdirmedik,
Rüyalarımdan hiç çıkma, bizi hiç yalnız bırakma.
Seni çok özlüyorum ….
Hala en sevdiğin renk yeşil mi?
Bunu senden duymak için…
20 Eylül 2007 Perşembe
eR MeYDaNı
Öylece, kendi halindeyken ve habersizken varlığımdan,
Şimdi tüm benliğime hakim olabilmenin gücüne hayranlıkla
Savunuyor düşüncelerim uzaklığının önemsizliğini duygularıma
Gururla, ağırbaşlı aslan burçlu duygularım aman vermiyor düş’lerime
Adete, “ego” rolüne bürünmüş
Kontrol etmeye çalışıyor tüm kimyamı
Ne kadar bulaşsa, o kadar çok büyüyorsun içimde
Durduramıyorum… Akıp gidiyorsun derinliklerime…
Almış eline kırbacı, at terbiyecisi ya! Duygularım, dövüyor düşüncelerimi
Bu kadarcık zamanda, bu teslimiyet yakacak başını diyor…
Durmuyor, dinlemiyorum…
Sadece an’ı yaşayıp, getireceklerini de göze alarak
Beyaz bayrağı çekiyorum…
Meydanın galibi yine düş’lerim, düşün’celerim oluyor
Duygularıma kalansa, bir avuç dolusu tanıdık ıslaklık…
eMPaTi
Doğrularınızla yüzleşmeye korktuğunuzdan mütevekkil,
Bakamadınız aynalara…
Önyargılarınızla dolu küfenizi, dökerken gözler önüne,
Çok da kibirli ve bir o kadar da acizdiniz…
Gerçeklerimi göremeyecek kadar da yabancıydınız ayrıca,
Hep yanımdaydınız ama bilmem nasıl etsem tarifini,
Bir nefes kadar yakın ama bir yıldız kadar uzaktınız ruhuma...
Şansın tanımı neydi anımsayamaz olmuştum…
Bir de, kime göre şanslı kime göre şanssızdım…
Gerçi o kadar alıştırdınız ki kendi yalan gerçeklerinize beni
Ben bile şanssız görür olmaya başlamıştım kendimi size göre…
Peki bu kadar her şeyi en çok bilen sizken
Nasıl oldu da benim penceremden bakamadınız dünyaya
Neden bir kere bile, evet evet… yalnızca bir kerecik bile
Anlamak istemediniz beni?
İtiraf etmekten korktunuz çünkü,
Biliyordunuz ben de sizinle aynı şartlarda gelmiştim dünyaya!
Hiçbirimize sormadılar!
Seçme şansı vermediler!
Dinini, dilini, ırkını, cinsiyetini, rengini, aileni…
İşte kilit nokta…
Sözü tamda getirmek istediğim yerdeyim şuanda…
Aile’m’de
Tercih mi yapmalıydım acaba?
Hanginizi atmalıydım peki?
Dünyaya gelmeme sebep olan varlıkları mı?
Dünyada yaşamama neden olan varlığımı mı?
Tanrı’nın beni affetmeyeceğini bile bile
Hiç düşünmeden sende almışken soluğumu…
Titrek dudaklarında erirken tüm benliğim
Ve hiç hesapsızca, oracıkta verebilecekken canımı senin uğruna…
İşte yine aynı perde!
Ben senin uğruna nelerden vazgeçerken
Sen kendi bencilliğinle çoktan çıkıp gitmiştin benden…
Hayat hep mi acı tecrübelerle geçecekti?
Ya da hep bana mı somurtacaktı kader?
Benim hiç mi bir miladım olmayacaktı?
Hep mi terk edilip, hep mi ortada bırakılacaktım?
Şimdi bana hayattan kalan;
Ne bir sebep ne bir neden…
Keşke bir kere sorsaydınız bana!
artık çok geç...
Sanki hiç gitmeyecek gibiydin
Öyle narindi ki ellerin, yüreğimin üstünde gezerken,
Hiç terk etmeyecekmiş gibiyidiler…
Öyle yakındın ki bana, “uzak” sende tanımsızdı
Ve öyle “ben”din ki içimde,
Bedenini bedenimden aldığında,
Ruhun için her şey çok geçti…
Yerle bir olmuşsun, yıkımdasın belli…
Yine dinlememişsin sözümü
Dikkat etmemişsin kendine…
Benim gözümden sakındığım zamanlara inat
Dağılmış, hırpalanmışsın…
Yok, yok, merak etme kendime bir pay çıkardığım yok,
Kederlendim hepsi bu…
İhanet etmişsin sana olan emanetime…
Sabret demiştim, bekle demiştim,
Zaman ilaç olacak derdimize,
Coşma debisi yüksek sular gibi…
Demiştim…
Onda da dinlememiştin beni…
Şimdi eski sen kalmamışken senden,
Yok, yok yine yanlış anlaşılacağım,
Lafım boyuna posuna değil,
Özüne, sözüne…
Böyle değildin sen canparem, yosun gözlüm
Sevmelere kıyamadığım, hep kendime sakladığım
Hayatımın en bencil parçası benim…
Eskiden bal damlayan ağzından,
Zehirler fışkırıyor şimdilerde,
Hem de en ölümcülünden…
Ben hep alttan alanındım, hep daha çok sevenindim senin
Tavizler verenindim, sözünden çıkmayanındım,
Ellere kör gözle bakanın, yanından ayrılmayanındım,
Sesini duyandan, yüzünü görenden kıskananındım…
Fark ettin sen de biliyorum…
Hep di’li geçmiş cümleler kurdurdun
Neden oldun!
Sebebimiz oldun!
Beni başka bir aşk!a tercih ederken
Hem de hiç gözünü kırpmadan,
Seni bu hale getireceğimi hesap edememiştin
Öldürmeyen acı güçlü kılıyor misali
Yüreğimin en merkezine gömüp seni
Merhaba dedim yeni hayatıma
Şimdi seni gördüm ya,
İçimden de bir şeyler aktı gitti!!!
Geçmişe dair izlerin tamamını o karşılaşmada
Gözlerine iade ettim… bende tüm hatıraların silindi gitti…